Sosyal Medya

Makale

Kur’an Okurken Acele Etmekten Kasıt Nedir

BaÄŸlamın sure bütünlüğü içinde oynadığı rolü ve belirleyiciliÄŸi görmek açısından ÅŸu ayet de oldukça dikkat çekicidir: “Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan Kur’an’ı acele okumaÄŸa kalkma; ‘Rabb’im, ilmimi artır!’ de.” (1) Ayet, genellikle vahiy tamamlanmadan önce Kur’an okumakta acele etmemekle iliÅŸkilendirilir. Oysa ne ayetin öncesinde ne sonrasında ne de surenin baÄŸlamında bu anlamı doÄŸrulayacak bir karine mevcuttur. Burada Kur’an’ı acele okumanın nasıl bir sorun oluÅŸturduÄŸu da belli deÄŸildir. (2)

Tâhâ suresi, “Tâ, Hâ. Biz bu Kur’an’ı sana güçlük çekesin diye indirmedik.”(3) ayetleriyle baÅŸlar. Devam eden ayet, Kur’an’ın sakınanlar/korunanlar için bir öğüt olduÄŸundan bahseder. Sonra bunun Allah tarafından indirildiÄŸi ifade edilir. Ardından 9. ayete kadar Allah’ın vasıfları sayılır. Böylece âdeta vahyi indirenin gücü, vahyin rehberliÄŸinin doÄŸruluÄŸuna gerekçe yapılır. Bu vahiy;
Yeri göğü yaratan,
Mutlak kudret ve hükümdarlık tahtına kurulan,
Yerde, gökte ve toprağın altında her ne varsa kendisine ait olan,
Kendisine hiçbir şey gizli kalmayan,
En güzel vasıflara sahip ve kendisinden başka ilah bulunmayan biri tarafından indirilmektedir.

Sonra 99. ayete kadar Musa (as)’nın başından geçen sıkıntılar anlatılır. Ona yardım edilmiÅŸ ve her defasında sözü edilen dertlerden kurtarılmıştır. Bu yaklaşım, Musa (as) gibi kurtarılacağını düşündürmesi açısından Muhammed (sav)’in çektiÄŸi meÅŸakkatler için iyi bir teselli ve müjdedir.

100. ayetle beraber tekrar Kur’an’a dönüş yapılır. Ondan yüz çevirenler için tehditler baÅŸlar. Bu insanlar dünyada fazla kalmadıklarını itiraf ederler. Oysa Kur’an’dan yüz çevirmelerinin nedeni onların dünya zevklerinden faydalanma istekleridir. Bu ÅŸekilde onların yüz çevirme ve Kur’an’dan uzaklaÅŸma tavrının hiçbir deÄŸeri olmadığı dile getirilir. Ardından onlara kıyâmet ve hesap vermenin hatırlatılması üzerine, yüz çevirenler daÄŸların durumunu sorarlar. Bu bir nevi alaydır. Çünkü yeryüzünün en saÄŸlam yapıları onlardır ve onlara göre bunların yıkılabileceÄŸi düşünülemez. Ayetler, hiçbir tümsek kalmayacak ÅŸekilde onların da dümdüz edileceÄŸini söyler. Böylece Allah’ın izin verdiÄŸi ve sözünden razı olduÄŸu kimseler dışında kimsenin kimseye yardım edemeyeceÄŸinden bahsedilerek hesap günü anlatılmaya devam edilir. O güne zulümle yüklü olarak gelenlerin gücünün tükeneceÄŸi vurgulanır. Her zaman olduÄŸu gibi olumsuz bir yapıda ele alınan bu sahneler, devamında olumlu bir üsluba döner. Bu ÅŸekilde tövbe etme kapısı aralanır. 110. ayet, Allah’ın insanların bütün hâllerini bildiÄŸini ama onların O’nun ilmini asla kuÅŸatamayacaklarını dile getirir. Bu hatırlatmanın sebebi öncelikle Rabb’in vahiyden yüz çevirenlerin asıl niyetlerinden haberdar olduÄŸunu belirtmektir. Ayrıca burada her ÅŸeyi bilen bir Rabb’in emir ve tavsiyelerinden yüz çevrilmesini asla hak etmediÄŸi de düşünülmelidir. Zira her ÅŸeyi bilmek, insanların ihtiyaç duyacağı bütün konularda onlara doÄŸru bir rehberlik yapmakla aynı ÅŸeydir. 113. ayette Kur’an‘ın indiriliÅŸ gerekçesi gündeme gelir. Bu gerekçe insanların korunması veya bilinçlenmesidir. 114. ayet Allah’ın mutlak hükümdar olduÄŸu vurgusuyla baÅŸlar. Bu baÅŸlangıç onun her ÅŸeyi yapabildiÄŸini hatırlatır. Tam burada hükmü tamamlanmadan önce Kur’an hakkında acele edilmemesi gerektiÄŸinden bahsedilir. Sonunda da kiÅŸinin ilminin artmasını istemesi gündeme gelir.

Ayetle ilgili olarak münasip bir anlam oluÅŸturmadan önce devam eden sürece de bir göz atılmalıdır. Buna göre 115. ayet Âdem (as)’ın yaratılış konusuna girer. Ondan söz alındığı ama bu konuda kendisinde bir kararlılık görülmediÄŸinden bahsedilir. Åžeytan ile Âdem ve eÅŸi arasında olup bitenler konu edilir. 117. ayete gelince 2. ayette geçen güçlük/sıkıntı (teÅŸkâ) fiili tekrar ortaya çıkar. Bu defa fiil, Åžeytan’ın Âdem ve eÅŸini cennetten (hasbahçe) çıkarıp sıkıntıya sokmasını anlatır. Neticede ÅŸeytan tükenmeyecek bir mülk teklifiyle onları kandırır ve sıkıntıya düşürür. Fiil, bu sefer 123. ayette karşımıza çıkar. Burada da cennetten kovulma durumuna raÄŸmen vahyin rehberliÄŸinin izlenmesi gerektiÄŸi ve bu ÅŸekilde sıkıntı çekilmeyeceÄŸi anlatılır. Ä°ÅŸte ardından gidildiÄŸi takdirde insana zorluk vermeyecek ÅŸey vahiydir. Ä°lk ayette de Kur’an’ın insanı sıkıntıya sokmasının söz konusu olamayacağı söylenmiÅŸtir.

KiÅŸiyi sıkıntıya sokan ÅŸey, Âdem (as)’ın durumundan bahisle insanın ebedi kalacağı, hesap vermeyeceÄŸi ya da yaptıklarının sonsuza kadar bedelini ödemeyeceÄŸini düşünmesidir. Yoksa Kur’an ile sıkıntı asla bir araya gelemez. 124–127. ayetlerde Allah’tan yüz çevirenin dar bir hayat alanına hapsolacağı ve ayetlerden yüz çevirdiÄŸi için kör olarak haÅŸredileceÄŸi bildirilir. Bu anlamda Allah’tan yüz çevirmekle ayetlerden yüz çevirmenin aynı anlama geldiÄŸi anlaşılır. Devamında helak edilen kavimler açısından tarihten ders almak gerektiÄŸi üzerinde durulur. Bu ders, 129. ayetle tamamlanan bir mesaja dönüşür. Günahta ısrar edenlerin hemen cezalandırılmaması onlara tanınan mühletle iliÅŸkilendirilir. Nihayet başından beri Kur’an ile sıkıntıyı bir arada düşünenler için de bu erteleme söz konusudur. Vahiy ile sıkıntı veya zorluÄŸu bir araya getiren kâfirlerdir. 127. ayet bunu söyler. Onların sözlerine sabredilmesi gerektiÄŸine deÄŸinilir. Ä°ÅŸte anlam açısından baÅŸa dönülmesi gereken yerlerden biri de budur. Vahiy her geçen gün inmekte ve bu güya Nebi (sav) ve çevresinin sıkıntısını arttırmaktadır. Bu kara propaganda hesap vermeyeceklerini düşünen kâfirlerin ithamıdır. Buna karşılık Peygamber (sav)’e Rabb’inin yüceliÄŸini sabah akÅŸam anması tavsiye edilir. 131. ayette ebedi kalacakları düşüncesiyle kendilerini dünya hayatının süsüyle bezeyen insanlara aldırış edilmemesi söylenir. Onlara imrenmemek gerekir. Çünkü bu bir sınamadır ve geçicidir. Rabb’in vahiyle indirdikleri daha hayırlıdır. 132. ayet, “Sonuç takvâ(sâhipleri)nindir.” (4) der. Ä°ÅŸte vahyin kiÅŸiyi taşıyacağı sonuç budur. Sıkıntı deÄŸil. Peygamber (sav) ve onunla beraber bulunanların içinde bulundukları sıkıntılı hâl geçicidir. Nitekim bu durum haddini bilmeyen kiÅŸiler yüzündendir. (5)

Kâfirler, peygamber (sav)’in doÄŸru söylüyorsa bu sıkıntılı ve zor durumdan kurtulması gerektiÄŸini iddia ederler. Rabbi elçisini kurtarmalı, baÅŸarılı kılmalı ve ona insanları ikna edecek mucizeler vermelidir. Tam bu noktada Kur’an’ın mucize olduÄŸu vurgulanır. BaÅŸka bir ÅŸey istenmemelidir. Bu yaklaşım, aynı zamanda baÅŸtan beri iddia edilen görüşü de çürütür. Kur’an canlı bir vahiydir ve mutlaka gerçekleÅŸecek doÄŸruları içerir. Onun insanları aciz bırakan yönü, sözünü ettiÄŸi her ÅŸeyin bir gün mutlaka ortaya çıkıp galip geleceÄŸidir. 134. ayet Rabb’in elçi göndermesinin gerekçesini açıklar. Çünkü onlara tanınan mühlet bu gerekçenin yerine gelmesiyle ilgilidir. Son ayette ise “De ki: ‘Herkes gözetlemektedir. Gözetleyin, düzgün yolun sâhipleri kimdir, doÄŸru yolda olan kimdir, bileceksiniz!’ ” (6) denilir. Böylece geleceÄŸin vahyin rehberliÄŸinde olduÄŸu açıklanır. Kur’an, Peygamber (sav)’e sıkıntı çeksin diye deÄŸil, geleceÄŸi doÄŸru bir ÅŸekilde inÅŸa edebilsin diye inmektedir. Dolayısıyla sure bir nevi vahiy savunması yaparak gelecek baÅŸarının bu rehberliÄŸe uyanlara ait olacağını ifade eder.

Şimdi 114. ayete geri dönülebilir.

“Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan Kur’an’ı acele okumaya kalkma; ‘Rabbim, ilmimi artır!’ de.”

Ayette “vahyedilmesi henüz tamamlanmadan” sözü inen surenin parçalarının tamamlanması olamaz. Olsa bile bu yaklaşım o parçaları okumakla ilgili deÄŸildir. Anlamının ortaya serilmesidir. Bu, vahyin içerdiÄŸi doÄŸruların/mesajların gerçekleÅŸmesidir. Tamamlanacak ÅŸey budur. Allah, bir ÅŸey söyler. Emreder, yasaklar, öğüt verir veya tavsiye eder. Bunun sonuçları hemen ortaya çıkmayabilir. Ama bir süre sonra mutlaka ortaya çıkar, yani gerçekleÅŸir. Bu yüzden Kur’an’ın taşıdığı deÄŸer, anlaşılma ya da gerçekleÅŸme seyri ve zamanı konusunda acele edilmemelidir. Akıl sahibi insanlar doÄŸru olanın gücünü bilirler. Hatta onun gerçekleÅŸme alanlarını görürler. Bu anlamda “Rabbim ilmimi arttır.” demek, olup biteni doÄŸru anlamaya çalışmaktır.

Ayetin başı da bu anlamı destekler mahiyettedir. فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَق “Gerçek hükümdar olan Allah, ne yücedir…” O, Müteâl, yani bütün tasavvurların ötesinde yüce, üstün ve mutlak galip hem de Meliku’l Hak, yani egemenliÄŸinde sınır olmayan gerçek Melik, hükümdardır. Şüphesiz O’nun bu üstün vasıflarını yaratılışın her safhasında gözlemlemek mümkündür. Ancak burada Allah’ı tanımlayan bu her iki tabirin öncesinde de sonrasında da Kur’an söz konusu edilir. Buna göre vahyin hayatta bırakacağı izleri takip etmek kaçınılmaz bir ÅŸekilde bu vasıflarla karşılaÅŸmayı getirir. Dolayısıyla ayetlerin gerçekleÅŸme düzeyi ile Allah’ın egemenliÄŸi arasında kopmaz bir baÄŸ vardır. Onun hükmü her yerde her zaman geçerlidir ve mutlaka gerçekleÅŸir. O hâlde “Gerçek hükümdar olan Allah, ne yücedir…” derken bu ifadenin içinde, O’nun bütün yaratılmışların ötesinde ve üzerinde bulunan yüce varlığını ve sözlerini mutlaka gerçekleÅŸtirecek sınırsız bir egemenliÄŸe sahip olduÄŸunu düşünmek gerekir.

Bu anlamda mealen ayete verilebilecek anlamlardan biri de ÅŸu olabilir:
“Gerçek Melik (Hükümdar) olan Allah, ne yücedir. O hâlde Kur’an ile (çıktığın yolda o sana henüz gerçeÄŸi bütünüyle göstermeden) aceleci davranma (sabırla bekle).‘Rabb’im, ilmimi artır!’ de.”

Bu ayetin anlamı, surenin ona yüklediği bağlam çerçevesinde şu şekilde izah edilebilir:
“Ä°lminin artmasıyla vahyin gelecekte sana nasıl bir rahmet ve baÅŸarı hazırladığını kısmen de olsa görebilirsin. Haksızlık ve zulmün galip geldiÄŸi nerede görülmüş! Kâfirlerin sözlerine aldırma. Onlar, Kur’an’ın senin ve çevrendekilerin başına dert açmaktan baÅŸka bir iÅŸe yaramadığını söyleyip dursunlar. Gün geçtikçe daha sıkıntılı bir duruma düşeceÄŸini zannedip beklesinler. Ãœzülme, Rabb’in kendisine güvenen ve teslim olan kimseyi yardımsız ve yarı yolda bırakmaz. Sen vahyin canlı bir olgu olarak sözün gücünü temsil ettiÄŸini ve bu sözün arkasında Allah’ın vadinin olduÄŸunu biliyorsun. O hâlde vahyin sana öğrettikleriyle gösterdiÄŸi yolda sabırla yürüyerek zorluklara direnmelisin. Çünkü güzel bir ahlakla bütünleÅŸen Kur’an’ın yol göstericiliÄŸi asla geri çevrilemeyecek ve elbette hayırlı bir sona ulaÅŸacaksın. GeleceÄŸin, vahyin gösterdiÄŸi yolda ÅŸekilleneceÄŸini sende göreceksin onlar da. Onun sana ve sana inananlara vadettiÄŸi huzur ve barış mutlaka karşına çıkacaktır. Bekle!”

Konu burada Kur’an’ı acele okumak deÄŸildir. Vahyin vadettiÄŸi sonuçları bir an evvel görmekle ilgilidir. Buna göre ilgili ayetin içeriÄŸi, doÄŸru yolda mücadele eden insanlara vahyin anlaşılması ve gerçekleÅŸmesi için geçen süreyi sabırla karşılamaları gerektiÄŸini izah eden önemli bir nasihattir. Görüldüğü gibi sure bütünlüğü ve baÄŸlamı dikkate almanın doÄŸru anlamı tespit etmedeki rolü oldukça önemlidir.

Not: Bu çalışma “Sözün BaÄŸlamı” isimli eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Dipnotlar:
1. Tâhâ suresi, 114. ayet. (S. AteÅŸ Meali); “Öyleyse, (bil ki) Allah, var olan her ÅŸeyin ötesindeki yüceler yücesidir; mutlak ve nihai egemenlik sahibi, mutlak ve nihai Gerçek’tir; dolayısıyla, Kur’an’ın vahyi sana bütünüyle ulaÅŸtırılmadan önce onun hakkında (görüş bildirmekte) tezlik gösterme; fakat (daima) ‘Ey Rabbim, benim ilmimi artır!’ de.” (M. Esed Meali); “(Öyle ya, o Hak kelâmıdır. PadiÅŸahlar) padiÅŸah olan, Hak olan Allah(ın ÅŸaanı) çok yücedir. Sana onun vahyi tamamlanmazdan evvel Kur’an (ı okumada) acele etme, ‘Rabbim, benim ilmimi artır’ de.” H. B. Çantay Meali); “Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O’nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur’an’ı (okumakta) acele etme ve ‘Rabbim, benim ilmimi artır.’ de.”(Diyânet Vakfı Meali).
2. Bazıları bu aceleciliÄŸi unutma endiÅŸesiyle iliÅŸkilendirir. Ancak bu iliÅŸki de baÄŸlamdan onay almaz.
3. Tâhâ suresi, 1, 2. ayetler. (S. AteÅŸ Meali).
4. S. AteÅŸ Meali.
5. Bazılarına göre “Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan Kur’an’ı acele okumaÄŸa kalkma…” (S. AteÅŸ Meali) buyruÄŸu ile Peygamber (sav)’e Kur’an’ı nasıl belleyeceÄŸi öğretilmektedir. Ä°bn Abbas (ra)’dan rivayet edildiÄŸine göre Peygamber (sav), Kur’an’ı unutmak endiÅŸesi ile Cebrail (as) vahyi bitirmeden acele eder ve kendisi de okumaya ko¬yulurdu. Allah bunu ona yasaklamak için bu ayeti indirmiÅŸtir. Bunun da “(Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.” (Kıyâmet suresi, 16. ayet. Diyânet Vakfı Meali) buyruÄŸunu an¬dırdığı üzerinde durulmuÅŸtur. Ä°bn Ebi Necîh’in rivayetine göre Mücahid şöyle demiÅŸtir: “Onu iyice anla¬madan okumaya koyulma!” Ayrıca “Acele etme.” buyruÄŸunun; “Sana onun vahyinin geliÅŸi tamamlanma¬dan önce indirilmesini isteme.” anlamında olduÄŸu da söylenmiÅŸtir. Bir diÄŸer açıklamaya göre “Onun te’viline dair açıklama sa¬na gelmeden önce onu insanlara bildirme.” de denilir. Hasen de şöyle demektedir: “Bu ayet hanımının yüzüne bir to¬kat atan adam hakkında inmiÅŸtir. Hanımı, Peygamber (sav)’e gelerek kısas uy¬gulanmasını ister. Peygamber (sav) de kadının kısas hakkı olduÄŸuna dair hü¬küm verir. Bunun üzerine yüce Allah “…Erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur…” (Nisa suresi, 34. ayet. Diyânet Vakfı Meali) ayetini indirir. Ä°ÅŸte bundan dolayı: “…‘Rabb’im, ilmimi artır!’ de” buyruÄŸu iner. Zira Peygamber (sav) kısas hükmünü vermiÅŸ ama yüce Allah bunu kabul etme¬miÅŸtir. (Kurtubî, El-Câmi’u Li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 11, s. 427.); Bu açıklamalar içinde en tutarlısı, Mücahid’in “Onu iyice anla¬madan okumaya koyulma!” ifadesidir. Zira Kur’an’ı anlamak onun gerçekleÅŸmesini birebir izlemekle aynı ÅŸeydir. Ä°slam tarihi ve siyer bilgileri bize vayhin adım adım gerçekleÅŸme seyrini açık seçik vermektedir. Allah, bu dünyada elçisine ve ona tabi olanlara ne indirdi ve ne vadettiyse hepsi tamamıyla gerçekleÅŸmiÅŸtir.
6. S. AteÅŸ Meali; Bu ayetle ilgili birkaç farklı meal de ÅŸu ÅŸekildedir: “De ki: ‘Herkes (geleceÄŸin kendilerine getireceÄŸi ÅŸeyi) ümitle beklemektedir; öyleyse siz de bekleyin, bakalım; çünkü ileride hangimizin düz/düzgün yolda olduÄŸunu ve doÄŸru yönde ilerlediÄŸini öğreneceksiniz.’ “ (M. Esed Meali); “De ki: ‘Hep (imiz) intizardeyiz. Siz de gözetleye durun. Çünkü dümdüz bir yolun sahipleri kimlermiÅŸ, hidayete (ve ebedî nimete) erenler kimlermiÅŸ, yakında bileceksiniz.’ ” (H. B. Çantay Meali); “De ki: Herkes beklemektedir: Öyle ise siz de bekleyin. Yakında anlayacaksınız; doÄŸru düzgün yolun yolcuları kimmiÅŸ ve hidayette olan kimmiÅŸ!” (Diyânet Vakfı Meali).

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.